7 Eylül 2009 Pazartesi

DAVAY TAVARİŞ!

2003 yılında Han Tengri dağına bu kez kuzey tarafından bir kez daha gittik, benim için üç etti...
Tırmanışı Atlas dergisine şöyle yazmıştım:


“DAVAY TAVARİŞ!”*
Dağlarda Ortaklığın Öyküsü

Dağcıların, dağlara şehir yaşamından uzaklaşıp, kendi kendilerine kalmak için gittikleri kanısı yaygındır. Bu yüzden de onlardan, mistik anlamlar yüklenmiş, doğu felsefelerinin kavramlarıyla süslenmiş ruhsal gezinti hikayeleri beklenir. Ben böylesi bir hikaye anlatmayacağım...


Benim anlatacağım hikaye, dağların başka yüzüdür. İnsanla varolan, daha doğrusu insan gruplarıyla varolan yüzüdür. Dağcılık, belki en karmaşık ortak çalışma örneklerinin yaşandığı etkinliklerden biridir. En derin insan ilişkilerinin kurulduğu, en kalıcı aidiyetlerin oluştuğu, sürekli yoldaşlıkların, ortaklıkların kurulduğu yaşam kesitlerindendir.
Dağlarda kolektif varolma, dağcının insana ait değerleri sonuna kadar hissedebildiği ama aynı zamanda insani zaafları ve zayıflıkları da tecrübe ettiği biçimdir. İşte bu yüzden dağlar, hayatın anlamını ruhani süreçlerle değil düpedüz insana dair toplumsal süreçlerle karşımıza çıkarır. Susamak kadar, yorulmak, tükenmek kadar, korkmak kadar, hırs duymak, kıskanmak, öfkelenmek, sevmek, güvenmek kadar somut, o kadar toplumsallaşmış insana dair...
Etkinliğimiz, dağların bu yüzünün hikayesi. Dağların takım ruhuyla aydınlanan yüzünün hikayesidir. Takımımız, Kazakistan’dan Khan Tengri festivali ve kurtarma takımları toplantısı için davet aldığında, herbirimizin önce içi titredi. Yıllardır sürdürdüğümüz yüksek irtifa tırmanışları içerisinde, bizleri en çok etkilemiş olan bölgeydi Tien Shan. Öylesine bir bölge ki bizden hem gönlümüzü hem de dostlarımızı aldı. Günler süren telaşlı şehir hazırlıklarını tamamlayıp, İstanbul’dan Kazakistan Havayollarıyla havalandık.

Kutsal Dağların Çatısı, Ruhların Hanı; “Kan dağı”
Tien Şan, yani Kutsal Dağlar, Özbekistan’dan Moğolistan’a dek uzanan bir coğrafyada, 800km genişliğinde, 2800km. uzunluğunda bir alana yayılmış dağ kütlesi. Hint yarımadasının, Avrasya kıtasıyla buluştuğu nokta olması dolayısıyla da sürekli sıkışmadan kaynaklanan yükselme eğiliminde olduğu düşünülmekte. Kazak ve Kırgız göçerlerinin toprakları olan dağların büyük bir kısmı da Çin sınırları içerisinde kalıyor. Bu çok kültürlü coğrafyada dağların adı, ruhların dağları anlamına gelen Kazakça,“Tengri Tag”dan, kutsal dağlar anlamındaki Çince, “Tien Şan”a dönüşmüş. Bu bölgeye Batı’dan ilk keşif, 19. Yüzyılda, aynı zamanda çok yönlü bir bilim adamı da olan subay Piotr Semioniov tarafından yapılmış. 20 yüzyılın başlarında da İtalyan prens Cesare Borghese ekibiyle birlikte bölgenin sınırsız gözüken buzulundan hareket ederek en yüksek nokta olduğunu düşündükleri büyüleyici piramidin doruğunu hedeflemiş. Piramidin tepesini fethedecek kişi ise onlarca yıl sonra, 1931’de Ukraynalı dağcı M. Pogrebetskiy olmuş. Kutsal dağların orta bölgesinde göğe yükselen, sarp duvarlarına yansıyan güneş oyunlarıyla zaman zaman kızıla bürünen bu doruğa, ruhların hanı anlamına gelen Khan Tengri denmekte. Kutsal dağlar bölgesinin, Tien Şan’ın ortasındaki piramid, bölgenin çatısı kabul edilmiş. Bu çatının Kırgızca bir adı daha var; Khan –Tau, yani Kan Dağı...
Gerçekte, 6000 metre civarı irtifalı 30 dan fazla doruğa sahip Tien Şan bölgesinin en yüksek noktası 7010 metrelik Khan Tengri doruğu değil. Eşsiz piramidin büyüleyici görüntüsü, görece daha kuytu bir köşede duran, uzun ve geniş zirve sırtıyla gösterişsiz görünüme sahip Pobeda doruğunu uzun yıllar gölgede bırakmış. 7439 metrelik Pobeda, yani Zafer doruğu ancak 1943’de coğrafik anlamda keşfedilmiş ve ilk tırmanış 1956’da gerçekleşmiş. Tien Şan’ın en yüksek doruğuna Kızıl Ordunun Naziler karşısındaki zaferine atfen Pobeda ismi verilmiş. Pobeda ve Khan Tengri dünyanın en kuzey noktada bulunan 7000metrelik dorukları.

Takımı topluyoruz!
Yüksek irtifa tırmanışının keyfini tatmış hemen her dağcı için heyecan verici bir doruk olan Khan Tengri için bu yıl ikincisi düzenlenen festivaller organize edilmekte. Dağcılık açısından olduğu kadar turizm açısından da önem taşıyan Tien Shan dağlarını Kazak hükümeti bu yolla dünya pazarına tanıtmayı hedefliyor. Bu hedeften ne derece haberdar oldukları tartışılır olmakla birlikte bu festivaller eski sovyet dağcılar açısından da büyük önem taşıyor. Bölgede ilk başarılı tırmanışların yapıldığı 1930’lu yıllardan, Sovyetler Birliğinin çözülüşüne kadar geçen yıllarda aynı takımlarda tırmanışlar yapan dağcılar bugün farklı bayraklar altında ama yine ille de takımlar halinde festivale katılıyorlar. Bu yıl düzenlenen festival aynı zamanda kurtarma takımları buluşması olarak da düzenlenmişti. Onlarca takım arasında sadece Türkiye’den gelen bizler ve İzlanda’lı dağcılar, ortak dil Ruşçayı konuşamıyorduk. Bu kez giysileri farklı renklerde de olsa takım toplanmış idi...
Rastlantı ile açıklanamayacak nedenlere bağlı olarak, katılan kurtarma takımları aynı zamanda da ülkelerinin en iyi dağcılarından oluşmakta. Bu durumun bir açıklaması, hem dağda kurtarma işinin hem de tırmanışçılığın benzeri takım çalışmasıyla yapılıyor oluşu. Öte yandan yine her iki etkinlik benzeri fiziksel performans ve deneyim gerektiriyor. Böyle olunca da iyi yüksek irtifa tırmanışçıları aynı zamanda güçlü kurtarma takımı elemanları oluyorlar.
Festivalin yaylada düzenlenen gösterişli ve şenlikli açılışının ardından, 4200metrelik buzul üstündeki ana kampta günlerce sürecek olan mütevazi ve çileli kısmı başlamış oldu.

Hem tekbaşına hem hepberaber, Hem kendimiz hem hepimiz!
Helikopterin gürültücü kütlesinin ufukta kaybolduğu andan itibaren kendine özgü sessizliğine bürünen “Engilçek” (küçük prens) buzulunun kuzey kolunun üzerindeki anakamp bizleri telaşsız karşıladı. Takımların çeşitli köşelere yayılmış kamp çadırları, mavi hüzünlü bir tünel biçimindeki ortak yemek çadırı, daracık mekanına ve kısıtlı malzemeye aldırış etmeden onlarca kişilik yemeklerin mucizevi bir şekilde pişiriliverdiği mutfak çadırı, hepsi sanki bir bekleyişin içindeydi.
Festivalin tantanalı açılışından geriye hemen hiçbirşey kalmamış, Khan Tengri anakampı yüksek irtifa tırmanışlarına ev sahipliği yapan benzerleri gibi bir mekan oluşturmuştu. Anakamplar, tırmanıcıların hem dinlendikleri hem de tırmanışın en gergin kısmını, hazırlık aşamasını yaşadıkları yerlerdir. Yüksek irtifa tırmanışlarında, eğer takımlar söz konusu ise, hazırlıklar ve planlar tırmanışın en önemli kısmını oluşturur. Liderin hem kendi takımını, hem rotanın durumunu hem de diğer takımların planlarını bir arada değerlendirerek karar vermesi gerekir. İlk aşamada, plan tartışılır, rota bilgileri paylaşılır, ekipler kendi hazırlıklarını tamamlarlar.
Bu yıl da böyle oldu, dağın kuzey yüzünde toplam iki rotada tırmanışlar planlanmıştı. İlk tırmanışı 1964’de B. Romanov ve K. Kuzmin tarafından gerçekleştirildiğinden “Kuzmin Rotası” olarak da anılan kuzey sırt rotası ile, kuzey tarafının klasik rotası kabul edilen Batı sırt rotası. Her iki rota da dağcılık tekniklerinin hemen hepsinin uygulandığı, üstelik yüksekliğin etkileriyle birleştiği tırmanışlar gerektiriyordu. Bir yanda kendinizle boğuştuğunuz, yorucu, gergin, soğuk ve sessiz tırmanış anları, öte yanda çadırınızın sıcaklığında güneş yanığı yüzleriyle, göremediğiniz ama sabit hattı kıpırdatan varlıklarıyla yanınızda hissettiğiniz, takım arkadaşlarınızla paylaştıklarınız. Takımlar arası küçük çekişmeler, sorunsuz anlaşmazlıklar, tatlı rekabet...
Bazı günler, Khan Tengri’nin insanı küçücük bırakıveren kuzey duvarı manzarasının gölgesinde, bazı günler koca piramidin üzerinde biryerlerde noktalar olarak varolduk. Dağın bu yüzündeki rotaların büyük bölümü sabit hatlarla döşeli. Yüksekliğe uyum için yapılan tırmanışlarda kullanılan kamp yerleri dışında hemen hiç düzlüğe sahip olmayan batı sırtında toplam dokuz günlük uğraş vermiş olduk. Uyum tırmanışından sonra anakampta, diğer takımlarla deneyimlerin paylaşıldığı sohbetler, zirve tırmanışının gergin bekleyişi arasında çadırlardan yükseliveren kahkahaların huzur verici sesleri, buzulun beyazında eridi. Takımımız, sonunda hem her bir elemanı tek başına çaba gösteren ama hem de birlikteliğimizden güç alan bir ekip olarak Kan Dağının doruğuna klasik rotadan ulaştı. Anakamptaki diğer takımlar bizim kadar şanslı değildi. Kuzmin rotasını hedefleyerek, gerçekten zorlu bir tırmanışa girişmiş Rus ve Gürcü takımları zirveye ulaşmayı başaramadı örneğin. Ancak bizlerin tırmanışını en az bizim kadar içten coşkuyla karşıladılar. Festivalin organizasyon sorumluluğunu da üstlenmiş olduklarından katılan herkesin iki katı yorulan Kırgız ve Kazak takımlarından yalnızca Kırgızlar zirve yapabildi, ama onlar da harcadıkları emeğin tatminiyle gururluydular. Etkinliğin son günlerinde Festival kapsamında organizasyona eklenen tırmanış yarışmasını takımlar heyecanla takip etti. Gün içinde sürekli değişerek süprizler hazırlayan kuzey Engilçek buzulunun havası, kampın eğlence planlarını bozamadı. Rusça sözlerini takip edememize rağmen akerdiyonun tanıdık melodilerine eşlik ettiğimiz neşeli şarkılar votkanın yakıcı keyfiyle de birleşince hele, yanık yüzlere çarpan kar tanecikleri anında eriyiverdi...
Sonra bir gün, anakampın sessizliğini yine gürültücü helikopter bozdu, bizleri aldı beyazdan yeşile götürdü, arkamızda kan kızılı Khan Tengri kaldı. Dasvidanya¨ Khan Tau belki bir gün yine...
* Haydi yoldaş!
¨ Görüşmek üzere

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder